18. SALEBİ GANİMET KAPSAMINA SOKMAMAK
Bu başlık altında "Kim bir düşmanı öldürürse onun selebi öldürene aittir ve bu seleb
ganimet kapsamına sokulmaz" diye verilen hüküm ile devlet başkanının / baş komutanın (imam) bu konuda karar vermesi ele
alınacaktır.
حدثنا
مسدد: حدثنا
يوسف بن
الماجشون، عن
صالح بن
إبراهيم ابن
عبد الرحمن بن
عوف، عن أبيه،
عن جده قال:
بينا
أنا واقف في
الصف يوم بدر،
فنظرت عن يميني
وعن شمالي،
فإذا أنا
بغلامين من
الأنصار، حديثة
أسنانهما،
تمنيت أن أكون
بين أضلع
منهما،
فغمزني
أحدهما فقال:
يا عم هل تعرف
أبا جهل؟ قلت:
نعم، ما حاجتك
إليه يا ابن أخي؟
قال: أخبرت
أنه يسب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
والذي نفسي
بيده، لئن
رأيته لا يفارق
سوادي سواده
حتى يموت
الأعجل منا،
فتعجبت لذلك،
فغمزني
الأخر، فقال
لي مثلها، فلم
أنشب أن نظرت
إلى أبي جهل
يجول في
الناس، قلت:
ألا، إن هذا
صاحبكما الذي
سألتماني،
فابتدراه
بسيفهما،
فضرباه حتى
قتلاه، ثم
انصرفا إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم
فأخبراه، فقال:
(أيكما قتله).
قال كل واحد
منهما: أنا
قتلته، فقال:
(هل مسحتما
سيفيكما).
قالا: لا،
فنظر في
السيفين،
فقال: (كلاكما
قتله، سلبه لمعاذ
بن عمرو بن
الجموح).
وكانا معاذ بن
عفراء ومعاذ
بن عمرو بن
الجموح.
قال
محمد: سمع
يوسف صالحا،
وإبراهيم
أباه.
[-3141-] Salih İbn İbrahim İbn Abdurrahman İbn Avf - İbrahim İbn Abdurrahman (babası) - Abdurrahman İbn Avf (dedesi) yoluyla nakledilen rivayette Abdurrahman İbn Avf şöyle demiştir: "Ben Bedir savaşında mücahidlerle birlikte saf tutmuştum. Bu sırada sağıma ve
soluma baktım. Birden gözü me ensardan
iki delikanlı ilişti. Gidip onların arasına girmek istedim. Bu iki delikanlıdan
birisi bana dokunup: "Ey Amca, Ebu Cehil'i tanır
mısın?" diye sordu. Ben de: "Evet tanırım. Senin onunla ne işin var
yeğenim!?" deyince şöyle cevap verdi: "Duydum
ki o Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'e sövüyormuş! Canımı elinde tutan
Allah'a yemin ederim ki savaş sırasında onu görürsem bir gölge gibi takip
edeceğim. Artık kimin eceli daha önce ise o ölene kadar bu devam edecek!"
Ben bu cevabı alınca şaşkına döndüm. O sırada diğer delikanlı da buna benzer
şeyler söyledi.
Ben müşrik ordusuna doğru baktım ve Ebu
Cehil'in insanlar arasında dolaştığını gördüm. Sonra bu delikanlılara: "İşte
orada! Peşine düşeceğiniz adam işte şu!" dedim. Onlar da yalın kılıç Ebu Cehil'in üzerine saldırıp öldürünceye kadar vurdular. Ebu Cehil'i öldürdükten sonra Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in
yanına gelip yaptıklarını anlattılar: Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem: "Onu hanginiz öldürdü?"
diye sorunca her biri: "Ben öldürdüm!" diye atıldı. Bunun üzerine
Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Peki kılıçlarınızı sildiniz mi?" diye
sordu. Onlar: "Hayır" deyince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
kılıçlara baktı ve: "Onu ikiniz öldürdünüz. Selebi
de Muaz İbn Amr İbnü'l-Cemuh'a
aittir." Bu iki delikanlı Muaz İbn Afra ile Muaz İbn Amr İbnü'l-Cemuh idi. "
Tekrar: 3964 ve 3988
BU HADİS’İN MÜSLİM RİVAYETİ İÇİN BURAYA TIKLAYIN
حدثنا
عبد الله بن
مسلمة، عن
مالك، عن يحيى
بن سعيد، عن
ابن أفلح، عن
أبي محمد مولى
أبي قتادة، عن
أبي قتادة رضي
الله عنه قال:
خرجنا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم عام حنين،
فلما
التقينا،
كانت
للمسلمين
جولة، فرأيت
رجلا من
المشركين علا
رجلا من
المسلمين، فاستدرت
حتى أتيته من
ورائه حتى
ضربته بالسيف على
حبل عاتقه،
فأقبل علي
فضمني ضمة
وجدت منها ريح
الموت، ثم
أدركه الموت
فأرسلني،
فلحقت عمر بن
الخطاب فقلت:
ما بال الناس؟
قال: أمر
الله، ثم إن
الناس رجعوا،
وجلس النبي
صلى الله عليه
وسلم فقال: (من
قتل قتيلا له
عليه بينة فله
سلبه). فقمت
فقلت: من يشهد
لي، ثم جلست،
ثم قال:(من قتل
قتيلا له عليه
بينة فله
سلبه). فقمت،
فقلت: من يشهد
لي، ثم جلست،
ثم قال
الثالثة مثله،
فقمت، فقال
رسول الله صلى
الله عليه وسلم:
(ما بالك يا
أبا قتادة).
فاقتصصت عليه
القصة، فقال
رجل: صدق يا
رسول الله،
وسلبه عندي
فأرضه عني،
فقال أبو بكر
الصديق رضي الله
عنه: لاها
الله، إذا لا
يعتمد إلى أسد
من أسد الله،
يقاتل عن الله
ورسوله صلى
الله عليه وسلم،
يعطيك سلبه.
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (صدق).
فأعطاه، فبعت
الدرع،
فابتعت به مخرفا
في بني سلمة،
فإنه لأول مال
تأثلته في
الإسلام.
[-3142-] Katade'nin radıyallahu anh şöyle dediği nakledilmiştir: "Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem
ile birlikte Huneyn savaşındaydık. Düşmanla
karşılaştığımızda Müslüman ordusunda bir dağılma olmuştu. Bu sırada
müşriklerden birisinin bir Müslümanı yere serdiğini
gördüm. Ben de hemen dönüp arkasından yaklaştım ve kılıcımı ensesinin köküne
indirdim. Yaralı haliyle dönüp beni yakaladı ve öyle bir sıktı ki ölümün soğuk
nefesini yüzümde hissettim. Neyse ki öldü de eııerinden
kurtuldum. Sonra gidip Ömer İbnü'l-Hattab'ın yanına vardım. Kendisine: "İnsanlar ne
durumda?" diye sordum. O da: "Allah'ın takdiri / emri neyse o ... " dedi. Bir süre sonra İslam ordusu toparlanıp
geri döndü. Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem da oturup şöyle buyurdu: "Kim
bir düşman askerini öldürür ve onu öldürdüğüne dair elinde bir kanıt (beyyine) bulunursa öldürdüğü kişinin selebine
sahip olur!" Ben de kalktım ve: "Kim benim için şahitlik eder?"
deyip oturdum. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir kez daha: "Kim bir düşman askerini öldürür
ve onu öldürdüğüne dair elinde bir kanıt (beyyine)
bulunursa öldürdüğü kişinin selebine sahip
olur!" buyurdu. Ben de tekrar kalktım ve: "Kim benim için şahitlik
eder?" deyip oturdum. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem üçüncü defa aynı soruyu sordu ve ben de yine
kalktım. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem: "Ey Ebu
Katade, haydi söyle bakalım neyin var senin?"
buyurdu. Ben de ona yaşadığım bu olayı anlattım. Orada bulunanlardan birisi
kalktı ve: "Doğru söyledi ey Allah'ın Resulü. Öldürdüğü adamın selebi de benim elimde. Söyle de bunların bende kalmasına
razı olsun!" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir es-Sıddik radiyallahu anh şöyle dedi: Hayır Allah'a yemin ederim ki Allah'ın
aslanlarından bir aslan Allah ve Resulü yolunda savaşacak ve bunun için
kendisini tehlikeye atacak ve sana da kazandığı selebini
verecek öyle mi? Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Doğru söyledi. Adam da elinde tuttuğu selebi geri verdi. Bende Seleme oğullarından bir zenbil hurma satın aldım. Bu benim İslam'da ilk kazandığım
mal idi.
AÇIKLAMA: Seleb, alimlerin çoğunluğuna göre savaşçının yanında bulunan elbise
vs. gibi şahsi eşyalardır. Ahmed İbn
Hanbel'e göre kişinin bine ği
seleb kapsamına girmez. İmam Şafii ise: "Seleb savaş aletlerinden ibarettir" demiştir.
(Bu başlık altında "Kim bir düşmanı öldürürse onun selebi öldürene aittir ve bu seleb
ganimet kapsamına sokulmaz" diye verilen hüküm ile devlet başkanının / baş komutanın (imam'ın) bu konuda karar vermesi ele
alınacaktır). Bu ifadede geçen "Kim bir düşmanı öldürürse onun selebi öldürene aittir" cümlesi Ebu
Katade'nin rivayet ettiği hadisin bir parçasıdır.
İmam Buhari başlıkta hadisin sadece zikrettiği
kısmını Enes'in rivayet ettiği hadisten naklederek vermiştir. "Bu seleb ganimet kapsamına sokulmaz" cümlesi ise onun bu
konudaki fıkhına dayanır. İmam Buhari kullandığı bu
başlık ile adeta konu hakkındaki görüş ayrılıklarına işaret etmek istemiştir.
Alimlerin çoğunluğu seleb hakkında başlıkta
ifade edilen hükmü benimsemiştir. Buna göre, devlet başkanı / baş komutan (imam) daha önce: "Kim bir düşmanı
öldürürse onun selebi öldürene aittir" desin
veya demesin, düşman ordusundan birisini öldüren onun selebine
sahip olur. Bu başlık altında Ebu Katade'den
nakledilen hadisten ilk bakışta anlaşılan anlam da bunu ifade eder. Dolayısıyla
bu alimler Hz. Nebi'in (s.a.v.)
bu hükmü fetva sıfatıyla verdiğini ve dinl / şer'i
bir hükmü açıkladığını düşünürler.
Malikller ile Hanefiler ise: "Devlet başkanı i baş
komutan (imam) başlangıçta şart koşmadıkça Müslüman savaşçı öldürdüğü
düşmanın selebine sahip olmaz" demişlerdir. İmam
Malik'in: "Devlet başkanı / başkomutan (imam) düşman askerini öldüren
Müslüman savaşçıya maktulün selebini vermek ile bunu
ganimet kapsamına sokmak arasında muhayyerdir; dilediği uygulamaya baş
vurabilir" dediği
de nakledilmiştir. Kadi İsmail de bu
görüşü tercih etmiştir. İshak'a göre, selebler çok
fazla ise ganimet kapsamına sokulur. Mekhul ve Süfyan es-Sevri'ye göre ise selebler mutlak olarak ganimetler arasına sokulur. Bu görüş
İmam Şafii'den de nakledilmiştir. Bu alimler
"Ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerin beşte biri Allah'ındır..."
ayetinin genel (umum) ifadesine dayanırlar. Çünkü bu ayette herhangi bir
istisnaya gidilmemiştir. Dolayısıyla düşmandan ele geçirilen malların tamamı
ganimet kapsamında değerlendirilir. Buna karşılık alimlerin
çoğunluğu "Kim bir düşmanı öldürürse onun selebi
öldürene aittir" hadisinin bu ayetin genel hükmünün kapsamını /
sınırlarını daralttığını (tahsis ettiğini) söylemişlerdir. Ancak alimlerin çoğunluğu tarafından ileri sürülen bu açıklamaya,
"Fakat Hz. Nebi (s.a.v.) seleb uygulamasına
sadece Huneyn savaşında başvurmuştur" denilerek
karşı çıkılmıştır. İmam Şafii ile başka alimler bu
itiraza şöyle cevap vermişlerdir: "Resulullah'ın
(s.a.v.) Huneyn savaşı dışında da seleb
uygulamasına baş vurduğu sabittir." Buna örnek olarak şu olayları vermek
mümkündür:
1. Bu konu başlığı altında nakledilen ilk hadiste de zikredildiği
gibi Bedir savaşında bu uygulamaya baş vurulmuştur.
2. Beyhaki'nin de naklettiği gibi Resulullah (s.a.v.) Uhud
savaşında Hatıb İbn Ebu Belte'a'ya öldürdüğü düşmanın
selebini vermiştir.
3. Cabir İbn Abdullah'ın naklettiğine
göre Resul-i Ekrem (s.a.v.), Akil İbn Ebu Talib'e Mo.te
savaşında öldürmüş olduğu bir düşman askerinin zırhını vermiştir. Daha sonra bu
uygulama zaten ashab-ı kiram arasında yerleşmiştir.
Nitekim İmam Müslim'in naklettiği bir hadiste Halid İbnü'l-Velid seleb
uygulamasına karşı çıkınca Avf İbn
Malik ona bu uygulamadan bahsetmiştir.
Orada bulunanlardan birisi kalktı ve: "Doğru söyledi ey
Allah'ın Resulü. Öldürdüğü adamın selebi de benim
elimde" diyen adamın kim olduğunu bulamadım. Bu rivayette geçen "Kim
bir düşman askerini öldürürse" şeklindeki genel (umum) ifadeye dayanılarak
"Kendisine ganimetten payayrılmayan kimselerin
de selebe sahip olabileceği" söylenmiştir. Ancak
İmam Şafii'den nakledilen ve İmam Malik tarafından da kabul edilen bir görüşe
göre: "Selebi alabilecek olanlar sadece
ganimetten payalabilecek durumda olanlardır. Çünkü
bir kimse ganimetten pay alamayacaksa selebi almaması
daha uygun ve yerinde olacaktır." Ancak bu görüşe şu şekilde cevap
verilmiştir: "Ganimetten pay almak, savaşı kazanıp ganimet ele geçirme
ihtimaline bağlıdır. Halbuki selebi
hak edebilmek için bir eylem (düşman askerini öldürmek) yeterlidir." Aslolan da budur. Bazı bilginler yine bu rivayete dayanarak
selebin her halükarda öldüren kişiye ait olacağını
söylemişlerdir. Hatta Ebu Sevr ve İbnü'l-Münzir şöyle demişlerdir: "Öldürülen düşman askeri
bozguna uğrayan ordusuyla birlikte ka çıyor olsa bile öldüren kişi selebi
hak eder." Ahmed İbn Hanbel'e göre selebi alabilmek
için karşılıklı kavga sırasında düşman askerini öldürmek gerekir. Evzai ise İslam ordusu ile düşman ordusu karşı karşıya
gelmişse artık seleb diye bir şey olmaz demiştir.
Bu rivayet selebin düşman askerine
öldürücü darbeyi vurup yıkan kimseye ait olacağını gösterir. Bu bakımdan ölmek
üzere olan düşman askerinin üzerine çullanan kişi selebi
alamaz. Nitekim bu konuyla bağlantılı olarak Abdullah İbn
Mesud'un Bedir savaşında ölmek üzere olan Ebu Cehil'in üzerine çullanması ileride anlatılacaktır.
Ebu Sevr ve İbnü'l-Münzir
gibi bazı bilginler bu rivayete dayanarak öldürülen düşman kim olursa olsun selebinin öldürene ait olacağını söylemişlerdir. Buna göre
maktul kadın bile olsa onun selebini öldüren kişi
alır. Ancak alimlerin çoğuna 'göre öldürülen kişi
bizzat savaşan, savaşa girişen bir kimse olmalıdır.
Bu konuda alimlerin görüş birliği
halinde ifade ettikleri bir hüküm vardır: "Bir kimsenin selebi hak edebilmesi için mücerret iddiası yeterli
değildir. Bu bakımdan iddiasını yani söz konusu düşman askerini öldürdüğünü
şahide kanıtlaması (beyyine) gerekir." Bu hükmün
delili hadiste geçen: "Onu öldürdüğüne dair elinde bir kanıt (beyyine) bulunursa" ifadesidir. Zira bu ifadeden
anlaşılan şudur: "Bir kimsenin düşman askerini öldürdüğüne dair herhangi
bir kanıtı / beyyine yoksa iddiası kabul
edilmez."